Türkiye, 2024 yılını rekorlarla kapatan bir turizm sezonunun ardından 2025’e umutla
başladı. Beklentiler büyük, hedefler yüksek: 65 milyon turist, 64 milyar doları aşan
gelir… Ancak yılın ilk beş ayına baktığımızda tablo bu kadar parlak değil. Resmî verilere
göre, yabancı turist sayısında %0,15 oranında düşüş yaşandı. Mayıs ayında ise %1,8’lik
bir gerileme dikkat çekici. Maliyetlerin yükselmesiyle birlikte Türkiye, geleneksel “uygun
fiyatlı tatil ülkesi” imajını büyük ölçüde kaybetti. Jeopolitik gerilimler, özellikle Hindistan
pazarı gibi büyük segmentlerde rezervasyon iptallerine yol açtı. Bazı bölgelerde
yaşanan yangınlar ve sel felaketleri ise özellikle Ege kıyılarında kısa vadeli şoklar
yarattı.
Bu ekonomik ve diplomatik veriler ekranlarda büyük başlıklarla yer bulurken, otellerin
arka planında yaşanan asıl değişim genellikle görünmez kalıyor. Oysa otel
koridorlarında, katlarda, çamaşırhanelerde, sessizce çalışan bir emek gücü var:
Housekeeping personeli. Onların iş yükü, moral dengesi, ekonomik beklentisi ve hatta
istihdam güvencesi bu sayılar kadar hızlı değişiyor.
Doluluk oranlarındaki düşüş doğrudan oda temizliği talebini azaltıyor. Daha az misafir,
daha az kullanılan oda, dolayısıyla daha az çalışana ihtiyaç… Bu zincir, sezonluk
çalışanların işe alınmamasına, bazı vardiyaların iptal edilmesine ve kalan çalışanlara
daha fazla oda yüklenmesine sebep oluyor. 15 oda yerine 22 oda temizleyen bir
çalışanın ne fiziksel gücü kalıyor ne de meslek onuru. Üstelik misafir sayısı azalınca, en
temel ek gelir kalemi olan bahşişler de neredeyse buharlaşıyor. Gülümseyerek yapılan
her yatak düzeltmesi, her banyo temizliği; yorgunlukla karışık bir belirsizliğe dönüşüyor.
Kimi oteller bu durumu görmezden gelip maliyetleri kısmaya yöneliyor, kimisi ise
personel motivasyonunu kaybetmeden kaliteyi korumaya çalışıyor. Ancak sektörün
genelinde Housekeeping personelinin yaşadığı görünmeyen baskı, çok somut bir sorun
olarak büyüyor. Sabit maaşı asgari ücret düzeyinde olan bu çalışanlar, artan geçim
maliyetlerine rağmen daha fazla iş yüküyle baş başa kalıyor.
Turizm gelirleri rekor kırarken, bu gelirin dağılımı adil mi? Bu soruyu sormak zorundayız.
Çünkü Türkiye’nin turizmde güçlü kalması, yalnızca uçakla gelen turistin sayısıyla değil;
o turistin kaldığı odanın her sabah temizlenip temizlenmediğiyle, yastığının düzgünce
yerleştirilip yerleştirilmediğiyle de ilgilidir. Ve o yastığı düzeltenin elleri, bugün ne yazık
ki yorgun, kaygılı ve çoğu zaman görünmez.
Housekeeping personelinin sesi duyulmadan, turizmin gerçek sağlığını konuşmak
mümkün değil. Bu sessiz emekçilerin yükünü hafifletmek, sektörün omurgasını
güçlendirmek demektir. Bu sadece bir sosyal sorumluluk değil, aynı zamanda
sürdürülebilir turizmin en temel koşuludur.